“Bizim Ütopyalarımız Gökyüzüne Merdİven Dayamaktır” (Önder APO)
BU DAVET SANA… (Şehit Pelin’e)
Vakit sonbahardı, Erzurum eyaletinin yavaş yavaş kaskatı soğuğa keseceği zamanlara adım adım yakınlaşıyorduk. Bulunduğumuz alan eyaletin Dersim sınırlarındaydı, tüm tabiat sevecen bir sarıya bürünmüştü, meşe ağaçlarından eşsiz bir zarafetle düşen sararmış yapraklar, toprağı incitmeksizin kızıl toprağın üzerinde çoğalıyordu. Sabaha doğru yerler çiy tutuyor, don tutan toprak damı, su kenarlarındaki taşlar üzerinde kaygan bir zemine yer bırakıyordu. Dersim’in renkli, imrendiren doğası ile göz deryamızda muazzam bir görüntüye meydan bırakırken, iç kısımlarına girdikçe asileşen arazisi uçurumlarla yüklü kayalıkları ile yüksek zirvelerden aşağıya indikçe derinleşen dere yatakları derin vadilerle gereğince buluşuyor. Kürdistan’ın mistik gerçeğini pekiştirircesine anlam yüklü bir doğayı hafızamızın miskinliğine ustalıklı bir şekilde kaydetmekteydi. Vakit hazan mevsimi olduğundan kuru ayazları ile dondurucu bir soğuğu olan Dersim, dağların yüksek zirvelerinde, hele bir de gece karanlığı kuşandığında hücrelerimize kadar uzandırdığı ürküten soğuğu ile içimizi titretiyordu ve tıpkı şairin dediği gibi belleğimizde kayıtlı kalan, “ Bu soğukta dövüşenler de var” söylemi, yaşadığımız anı özetlemekte müthiş bir anlam içeriyordu. Kaskatı dağ soğuğunda sabah olmadan kuşandığımız kleşler, parmaklarımızın soğuktan hareketsizleşen doğasına aldırmadan, zamanın gereğine göre yaşamanın ihtiyacını tekrardan ortaya koyuyordu ve başka yaşıyorduk gerillacılığın her anı anlam yüklü doğasını, katıldıkça anlamsallığı daha bir kavrıyor, bilince çıkardığımız her bir doğru bizi hakikate daha bir yakınlaştırıyordu.
Dersim’in emsalsiz tabiatı her mevsim farklı bir renge bürünürken, zarif doğasında beslediği güzelliği gerillanın yüreğine karşılıksız taşmaktaydı. Yol boyu uzanan şilanlar hazan mevsiminde tüm bakımsızlığına rağmen doğallığında paylaştığı verimi gerilla ile paylaşıyor, yüksek dağların zirvelerinden mecra mecra akan su arkları, bereketli, dostça yaklaşımlarını tüm insanlığa nezaketle paylamaktaydı. Dağlarda olmanın imrendiren gerçeği her zaman yeni tanışıklıklara meydan bırakırken, gün aydınlığına kadar aralıksız devam eden yürüyüşler, gerillanın asla vazgeçemediği dolgun zamanların habercisi oluyordu. Yaşama yeniden anlam biçiliyor, her yolculuk günün aydınlığında kara bir çaydan etrafında toplanmış coşkun gerilla sohbetlerine zemin bırakıyordu. Nihayet çokça beklediğimiz Erzurum grubu alanlarımıza uzanmış, yol yorgunu grubu, yeni insanlar tanıyacağımızın heyecanı ile nezaketle ağırlıyorduk. Kuşkusuz grup içinde en çok dikkatimizi çeken grupta tek bir bayanın olmasıydı. Bir grup erkek arkadaşın içinde sadece bir bayan olmak, bırakalım karşılıklı anlam düzeyini bir tarafa, sadece en kaba açından biyolojik olarak bile ele alsak, doğallığında bir zorlanmayı çıkaracağı aşikârdı. Fakat arkadaşın zorlandığına dair en küçük bir izlenim dahi söz konusu değildi. Canlı, sevecen yapısının getirdiği içtenlikle, sanki alanımızdaki arkadaşları yıllardır tanıyormuş gibi koca bir erkek toplumu içinde kadın renginin getirdiği sadakatli doğayı en özlü şekilde yaşatıyordu. Artık Erzurum eyaletinde yaşadığında çok sevdiğimiz, tanıştığımıza sevindiğimiz fakat kör ayrılıklarına nefretle baktığımız doğa kadar doğal, hep hayranlıkla baktığımız Pelin’imiz olmuştu. Hoş geldin Pelin, Hoş geldin yürek dünyamıza. BU DAVET SANA…
Şehitler gerçeğini anlatırken her zaman esas aldığımız bir metot olan şehitlerin yaşadıklarını ve yaşattıklarını anlatmanın şehitler öykümüzü daha anlaşılır kılacağı inancını her zamanki gibi taşıyorum. Şehitler dünyasını bir nebze de olsa, topluma taşırmanın her ne kadar sadece bu yazılarla sınırlı kalmadığını bilsem de fakat kahramanların ve kahramanlıkların anlatılmadan, yazılmadan, sanatlaştırılmadan anlaşılmayacağını iyi bilmekteyim. Bundan kaynaklı sevecen bir yoldaşımız olan Şehit Pelin gerçeğini bir anlatı biçiminde birkaç sayfada da olsa onun ardından yapabileceğimiz küçük geç kalınmış bir sevginin itirafı olduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
Bitlis; Kürtçe adı ile Bedlis diye tanımıştık. Kentin her daim Kürtlük gerçeğini yitirmediği doğası, tarihin akışkanlığında layıkıyla yerini bulmuş, tarihteki isyan gerçeği nice mirliğin, beyliğin direnişinde kürdin ülke sevgisini çok belirgin bir şekilde ortaya koymuştur. İslamiyet’in etkilerinin çok güçlü olduğu kent gerçeği, tarihte belli yazım kaynaklarında, “Kürdistan’ın Kudüs’ü” misali bir isimlendirmeyi de gerekli kılmıştı. Bitlis’te dört minare türküsü bu gerçeği aleni bir şekilde yansıtırken, Bitlis Şehrinin Kürdistan’daki renkli doğasına da müzikli bir anlatı olmaktadır. Kürdistan’ın dört bir yanında gelişen PKK Önderlikli ulusal kurtuluş mücadelesi, yavaş yavaş yayılmış Bitlis’in alelacele kabul ettiği, mücadele gerçeği olmuştu. Tüm Kürt halkında olduğu gibi burada da PKK’yi sahiplenen halk tabanı oluşmuş, Kürt gençliğinin kadınlı erkekli sahiplendiği bir hakikate dönüşmüştür. Bitlis’te yurtseverlik dalgası günbegün büyürken, tarihten bu yana gelen yurt sevgisini daha da perçinleyerek Kürt gençliğinin dağlara uzanan yolculuğunu katbekat büyütmüştür. Artık Bitlis’in her ilçesinden katılımlar olmuş, artan katılımlar, yıl yıl yaşanan şahadetler Bitlis ilini şehitler diyarına çevirmişti. Bitlis artık Kürdün kahramanlık tarihinin bellekte yer tutan yegane şehirlerindendi. Her ilçede farklı bir rengi yaşatan Bitlis, her şahadette onurlu gerçeğini daha fazla anlamlandırıyordu. Zincirin halkaları günbegün büyüyor, Şehit Baranların, Şehit Şiyarların, Şehit Araratların ve daha sayamayacağımız kadar çok şehitler kervanının güçlü anlam yolculuğunu yeniden inşa ediyordu. Artık yürüdüğün toprak damında, içtiğin su kurnalarında, duraksadığın yamaçlarda ve sonu gelmeyen uçsuz bucaksız patikalarda, anımsadığın her an şehitlerden bir iz taşıyordu. Nice hüznünü onurla taşıdığı erdemle, mavinin doyumsuz renginde yüklendiği umutla, şehitlerden bir iz taşıyordu Bitlis. Davanın da kavganın da çocuklarını bir ana şefkati ile heyecanla kutsuyordu. Alışmıştı bilgenin çocuklarına, kor alevlere de vursan ayrışmazdı onlardan ve sadakatle beklerdi Ararat’ını, Şiyar’ını , Baran’ını, Pelin’ini; bilse de dönülmez ayrılıklara mendil salladığını…
Turnam gidersen Mardin’e
Turnam yâre selam söyle
Hem kavime hem kardeşe
Turnam dosta selam söyle…
Pelin yoldaş; 1984 tarihinde Bitlis’in Tatvan ilçesinde doğuyor. Koçer bir aileden geliyordu. Koçer halkının sürekli dağlarla iç içe olan gerçeği, doğallığında yurtsever duyguları anbean büyütürken Koçer çocukları ise hiçbir zaman dağlarla buluşmamış, aslında dağlarda doğmuşlardı. Tıpkı Leyla Qasım’ın belirttiği üzere, “ Ben bu yola girmedim, bu yolda doğdum” söylemi, aslında Şehit Pelin’in dağlarla olan bağını çok aleni bir şekilde ortaya koymaktadır, duygularında, düşüncelerinde ve düşlerinde dahi sürekli dağlarla olan bitmez tükenmez heyecanı, onu bir parçası olduğu dağlarla günü geldiğinde içtenlikle buluşturacaktı. Kürdün derin bir trajediye dönüşen her zaman varlığını koruyan göç serüveni, bir Kürt için ölümden beter bir hal alırken, aslında ayrılıklardan en sarısı, en trajik olanı Kürdün belleğinde istenmeyen gerçeği ile yer buluyordu. Pelin arkadaş için İstanbul’a kadar uzanan göç serüveni onda derin yaralar oluşturmuş, bir kadın olmanın getirdiği realitesi, onda her zaman ülke ile buluşmanın özlemini perçinleyecekti. Fakat her dem kişiliğinde diri tutuğu, doğal sorumlulukla içselleşen yapısı İstanbul gibi koca kentte, ailenin sorumluluğunu üstlenmeye onu doğallığında taşıyacaktı. Ancak sürekli düşlediği dağlarla buluşma özlemi, onun özlü kişiliğinde asla bitmeyen inanç yüklü bir arayışa dönüşecekti. Ve tarih 2004 yılını gösterdiğinde zorla koparıldığı dağlarla, fiziksel olarak yeniden buluşacaktı. Artık dağlar Pelin’ine kavuşmuştu ve dağların yüreğinde ince bir kıvılcım olmuştu. Pelin arkadaş belli bir dönem Güney Kürdistan’da kaldıktan sonra partiye önerisini geliştirip şehitler diyarı Erzurum’a dönük yolculuğunu başlattı. Mücadeleye katılımdaki kaygısız özlü duruşu onu kısa zamanda tüm eyalet gücünün sevgiyle baktığı emsalsiz bir arkadaşa dönüştürecekti. Pelin arkadaş parti toplumsallığının vazgeçilmez bir parçası olmuştu.
Kuşkusuz Şehit Pelin gerçeğini ele alırken, her şeyden önce onun ilkesel duruşundan bahsetmek yerinde olacaktır. İlkesel yaşam, kaynağını tutarlı bir yaşam ahlakından alırken, yaşamın her anında özgür toplum ölçülerinden taviz vermeyen, temiz idealler yolunda canla başla adanmayı gerekli kılar. Şehit Pelin gerçeğini ifade eden bu ölçütün belirtilerini, onun yaşamının her anında görmek mümkündür. Bunu kadın kimliğini özgür esaslara taşıyan PAJK ölçülerini oturtuşunda, arkadaşlarla kurduğu paylaşımcı ahlakında, yaşamın gereklerini yerine eksiksiz getiren emek yaşamında ve temiz idealleri ile yerinde buluşan özgür gerilla yürüyüşünde rahatlıkla görebileceğimiz aşikârdır. Bu anlamıyla Pelin arkadaşın uzun gerilla yolculuğunu, ilke yürüyüşü olarak yorumlamak gerçeği yadsımayacağı gibi daha da eksik kalan bir sonucun izahatı olacaktır.
Bilge şehitlerden öğrenmişti; “PKK emek hareketidir”, denmişti. Bu nedenle emek hareketlerinde yaşamak, en kısa tanımı ile emek militanı olmayı gerekli kılmaktadır. Emeği doğru sahiplenemeyenler, emeği yaşatamayacakları gibi emek içermeyen yaşam da asla anlamsal değerini yakalamayacaktır. Pelin yoldaş PKK yaşamının emek dilini doğru konuşmuş, bu anlamıyla yaşamın her anına kendi emeğiyle katılmayı yeğlemiştir. Reddin ve kabulün emek ve emeksizlikle bağlantısını doğru kurarak emek hareketine denk düşen emek militanı olarak katılmayı, yaşamın her anına gereğince nakşetmiştir. Çocukluğundan beri bu temposundan bir zerre olsun zayıflık yaşamadan katılımı bu esasa oturtmak, Şehit Pelin gerçeğinin en sade yorumu olmuştur.
Pelin yoldaş özgürlük hareketinin asi bir militanı olurken, bir asmin misali kor uçurumlarda açar yüreğinin sadeliğinde kurduğu mistik dünyasında hep doğrunun, güzelin eylemcisi olmayı yeğlemiştir. Yanlışa, eğriye, çirkine olan kabulsüzlüğü de ilkesel bir ahenge kavuşurken, tavırsızlığın militanı değil, doğru tavrın, doğru refleksin erdemli militanı olmuştur. Çok iyi biliyordu ki, haksızlığın, adaletsizliğin olduğu yerde susmak varsa, orada Önderlik yoldaşlığı yoktur. Önderlik yoldaşlığının olduğu yerde ise, haksızlık ve adaletsizliğe yer yoktur. Bu nedenle Şehit Pelin gerçeği Önderlikle yoldaş olmanın en özlü kararlıklı yürüyüşüydü. Bu gerçeği mücadelemizin solmayan çiçeği olan Şehit Pelin’in sade dünyasında rahatlıkla görebiliriz. Yaşadıkları ve yaşattıkları bunu defalarca ispatlamıştır.
Pelin yoldaş gözlerinin karasında taşıdığı sadakati, güzelliği yoldaşlar topluluğuna rahatlıkla hissettirirken, dağ yaşamına katılımındaki heyecanını bir nebze olsun yitirmemişti. Gerillaya katılımındaki coşkuyu ilk günkü gibi sıcak tutmuş, dağ yaşamının her anına işlediği her bir güzelliği, doğruluğu yoldaşlar topluluğu ile paylaşmayı kendine her zaman esas almıştı. Şehit Pelin gerçeği dağ yaşamının coşkusu, heyecanı, akışkanlığındaki sadelik olarak anlam kazanırken coşkun akan bir nehrin akışkanlığındaki berraklığa, yaşamının her anında en içtenlikle doğru tanımı getirendi. Bu açıdan Şehit Pelin gerçeğini bir suyun akışkanlığındaki uzantı değil, suyun başlangıcındaki kaynak, temel gözenek olarak yorumlamak doğruya daha da bütünlük kazandıracaktır. Çok iyi biliyoruz ki suyun gözeneğindeki başlangıç, suyun özünü oluşturur ve o su okyanuslara dahi aksa o öz okyanuslarda bile varlığını korur. Bu anlamı ile Pelin yoldaş yaşamın hangi parçasında olursa olsun, kendi özgün gerçeğini, varlığını korumuştur. Özden kopuşun olduğu yerde, özgürlük ahlakının da kalmayacağını bilenlerdendi. Doğallığındaki ısrarı kendiliğinden gelişirken, aynı zamanda bu ısrar çirkinleşmenin de inkârı oluyordu. Tıpkı Önder APO’nun dile getirdiği üzere, “Doğal olan çirkin olamaz” deyişine denk düşen bir yaşam yürüyüşü onun doğru yaşamdaki ısrarı ile her daim açığa çıkmıştır. Pelin yoldaş, kendini bil, perspektifi ışığında yaşamı yeniden kurarken yetersizlikleri ve zayıflıkları ile uzlaşan değil, onlara karşı her zaman çatışma yürüten bir öze bürünmüştü. Cevherine dönüşünü bu temele dayandırırken, başarı ve başarısızlığın ancak Amargi’de, yani özle doğru temelde buluşmayla sağlanacağına inanmış fedaice bir yürüyüşün sahibiydi. Bu özü, arkadaşlarla ilişkilerinde, yaşama katılımındaki kaygısızlıkta, tutarlı, ilkeli duruşunda, önderlikle buluşmadaki ısrarlı gerçeğinde onunla kısa bir zaman dahi yaşayan bir arkadaşın rahatlıkla görmesi mümkündür.
Pelin yoldaş, yaşama katılımdaki coşkusunu, moralini, sevincini bir an olsun yitirmiyor, toplumuyla kurduğu ilişkilerde her zaman doğru ölçüler bağlamında yaklaşmayı esas alıyordu. Şahsında yaşattığı sempatik özellikler güler yüzüne içtenlikle yansıyor, tüm arkadaşlara onunla rahat ilişki kurabilme zemini yaratıyordu. Yaşama katılımdaki heyecanını bilgi dünyasında da gereğince yansıtmış, yaşamının her anını müthiş bir öğrenme azmi ile taçlandırmaktaydı. Tabiatta yaşayan her canlının ya da canlı yaşamının öğretici bir değere sahip olduğunu bilerek yaklaşmak onun öğrenme ve öğretme anlayışı olurken, bu temelde ulaşılan her doğrunun paylaşıldığında anlam ifade ettiğine inananlardandı. Bu açıdan Pelin arkadaş kitap okuduğu kadar okuduklarını genel ortamla hakikat arayışı temelinde özlüce paylaşıyordu. Yaşam ahlakını, anlayışını bu özde anlamlandırmak Pelin arkadaşın olmazsa olmazlarındandı.
Başarı esaslarının keskin bir yürüyüşçüsü olan Şehit Pelin gerçeği, her zaman çalışmalarında bu hassasiyeti göstermiş, basit yaşamayı değil, parti yaşamını büyüten, parti yoldaşlığını geliştiren, özgür bir toplum ahlakıyla örtüşen doğru bir pratikle yaşamayı esas almıştır. Bu açıdan Önder APO’nun deyişindeki, “Ey zaman ya sana büyük başarılar sığdıracağım ya da seni hiç yaşanmamış sayacağım” söylemine denk düşen doğru, özlü ve tutarlı bir katılımın militanlarındandı. Bu nedenle olsa gerek Şehit Pelin tam anlamıyla keskin bir hakikat yürüyüşçüsüydü.
Ayrıldığımızın birinci yılına gireceğimiz şu günlerde Şehit Pelin gerçeğini yeniden özlemle anımsamak ve onun yaşarken var ettiği yaşam ahlakına göre yaşamak sözün gereği olduğu kadar aynı zamanda onunla yaşayanlardan olduğumuz için boynumuzun borcudur. Bingöl’ün Simsor alanındaki talihsiz bir pusuda 10 Temmuz 2012 tarihinde dört arkadaşımızla birlikte aramızdan vakitsizce ayrılan bu kahramanımız binlerce şehidimizde olduğu gibi yaşattıkları ve bıraktıkları ile var olacaktır. Şehit Pelin gerçeğini o doğallığıyla, güler yüzlülüğü ve sevecen doğasıyla, yine bir menekşe ahengi ile her zaman asiliklerde açan görkemiyle her zaman saygıyla anıp yaşatacağız. Kuşkusuz sadakatin de aşkın da gereği bu olsa gerek.